29 Nisan 2009 Çarşamba

DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY.......?


nisan artık mayıs olma girişimlerini tamamlamak üzere.oldu olacak... fakat bu kez mandalina cadısı mevsim anahtarlarını karıştırmış olmalı ki, hala kapalı ve soğuk hava! yaz gelmiyecek mi, gelecek mi, karar mı veremedi bi türlü bilmiyorum, o da bilmiyorum sanırım.


dün gece kadim dostum uzak insan eminecim aradı beni. sohbetimizde artık bi eşşek sıpasının olması çok acaip geliyor bana. senin eşek sıpası ne yapıyor diyorum, bana posta koyuyor diyor, iyi de diyorum onu sen yaptın, nasıl yapar bunu? gerçekten de eminenin yaşamı boyunca yaptığı bir sürü güzel şey bi yana, o küçük sevimli kız bi yana. nasıl yaptı bunu hala aklım almıyor. sorma çolpancım diyor, dili pabuç gibi, bi de bağırıyor bana diyor üzgün bi sesle. hani bi de konuşmayı sökse neler diyecek? buradan hemen kuramlar kuruyorum kafamda, ee çocuk yapmak fiziksel bişiy, saglıgın el verirse yapabilirsin, ama ona bi ruh hali seçemiyor insan. seçemez de. bu belki de insanı çok üzebileceği gibi, çok da mutlu edebilecek bişiy olabilir. örneğin ben benim bazı özelliklerime sahip bir çocuk ister miyim, hayırrrr istemem! bu işler derin işler, adamı ciğerinden şişler deyip mevzuya devam ediyorum.

aslında büyük hevesle geleceğim muhabbete bir hocanın yanıma gelmesi ile ara verdim, kadın iki saat boyunca aralıksız konuştu düşünebiliyor musun?

tabi ki düşünme yetisine sahip olmalısınız, bu ne biçim bi cümle beee!!


her neyse, emine ile konuşmamız da başka faktörler vardı beni etkileyen. düşünce sistemimde ki değişiklik! evet zaman zaman değişebilir, öyle bir andı. kafam her şeyi kuramsallaştıracak şekilde çalışıyordu o an!

elime bir kamera alıp arabadan çekim yapmak istiyordum. ve elektronik müzik sadece yüksek sesle. kent manzaraları. gözümün görebileceği açıda bir kamera bulamam öyle değil mi? bunu düşünürken dün, tam karşımı odaklayıp hem sağ hem de soldan görmeye çalıştım etrafı, aslına bi hayli başarılıyım bu konuda. her neyse ,yani kamera şunları görüyor, karanlık binalar, geçiyor,geçiyor,geçiyor,,,müzik yüksek, pencereyi açmışım biraz rüzgar sesi geliyor kulaklarıma, ama bu efekti kulaklıktan dinliyor gibi yüksek kullanmalı. müzik form değiştiriyor, ve bir boşluğa sürekliniyor araba, kayar gibi gittiği o yolda, boşluğu geçiyor. sonra bir köprü altına girmekle değişiyor müzik , elektronik müzik! alt geçit ışıkları , fludur, çünkü hızla geçersin, severim ben. çok güzel bir fikirdi, kafamda çektim bile ben o görüntüleri. hele bi ara bir duraklar zincirinin önünden geçtim ki, o ne fotograftı öyle, bayıldım! durakta arka ışık muhteşem ve önünde bekleyen insanlar karanlık birer gölge gibilerdi, sevgililer vardı, anne baba vb ilişkileri olan insanlar vardı, ayakta olanlar, oturanlar, sigara içen bi adam, o ışıkta kitap okumaya çalışan kız, fotoğraf oturdu kafamda, çok heyecanlandım.

ve birgün hayata geçirmek istesem, aldığım tadı yansıtacağım kadar kaliteli olmasının çok zor olduğu gerçeğini farketmem çok zaman almadı. bi kere en az iki kamera olmalıydı ve bir tanesi muhakkak ki çok geniş açılı olmalıydı. üff çok zor bu teknik kısmı, biri benim için çekse böle istediğim görüntüleri ne ala olur. ne tembel hatunum ben ya, düşünsenize allah etmeye ressam filan olduğumu, kendime bi asistan bulup, çiz kızım, bak şurayı böyle boya, ama bak kaç kez dedim,katmiyum sarısı olacak eşek kafalı, limon sarısı değil,hehehee gibi....ay çok eğlendim, hoş olurdu..

işte bunları düşünürken telefon görüşmesi yapmaya başladım. hem konuşup, hem bunları düşünüp, ve de hem eminenin ki hayatımda gördüğüm en grift hikayelerin baş kahramanıdır, tek tek hiç bi şeyi atlamadan bana aktarması karşısında çaresizdim, küçücüktüm, bit gibiydim. hatta bi ara şunu farkettim, lan ben geçmiş bi olayı anlatırken sadece hissettiğim ve hissettirdiğim şeylerden bahsediyorum. olay örgüsünü yaşadığım gibi unuturum ve de zaten olaylarla ilgilenmem ben...

sonra yine işte benim evlenemiyeceğim, sıkılacağım, hala nasıl oluyorda in a relationship durumumda olduğum hakkına bi güzel dalgasını geçti benle. ohh geçin anasını satayım, annem de taktı kaç gündür bu duruma, hadi hadi bahar geldi diyip duruyor bana, bu kadın deli,annecim sen annesin, böyle şeyler denmez dedim, ama tabi daha fenalarını biliyorum, ahhh annecim ahhh...

sonra şöyle bi cümle kurdum, aslında her şeyi biliyosun, hala herşey aynı, neler hissediyor olduğumu da az çok neler yaşıyor olduğumu da.... olaylar,kişiler, mekanlar, hayaller, hedefler değişiyor, ama temel de hissettiğimiz hep aynı şey, öyle değil mi canım?

.............(sessizlik)

hey kız sana sölüyorum, öyle değil mi?

belki.....


ne belkisi, ruhumuz hep aynı... değişmeyen şeyler var yani, 10 yıl önce canımı yakan şeyler hala yakıyor, hala aynı salaklıkları da yapıyorum ha, hiç kaçırmam, hala kendime çok güvenirim oyunları oynamama rağmen,,, hala balonları çok seviyorum, hala işe geç kalıyorum, hala yanlış seçimlerim oluyor, hala içmekten,gezmekten, eğlenmekten de zevk alıyorum bu arada. ama arkdaşalrımı daha sık aramam gerektiği gerçeğini öğrenemedim, tembellik mi yapmak istiyorum yapıyorum hala, biliyor musun hala tepem atıyor, ve hala tepem attığında futursuzca davranmaktan kendimi alabileceğim hiç bir hisse sahip değilim. hala aşık olunca benden başka aşık olan yok gibi geliyor bana, hatta ben bile daha önce hiç aşık olmamışım gibi davranabiliyorum. yaşadıklarımdan iş güç hariç aldığım dersler sınıf atlayınca artık önemsizleşen o çok zor dersi verdiğimde hissettiğim şey gibi, heyooo kurtuldum ,yakarım lan ben bu kitabı şeklinde. ve unutuyorum....

yani canım arkadaşım, işlerim iyi gidiyor, yeni yeni şeyler öğreniyorum, yurt dışına bile çıkıyorum yeni ülkeler görmeye, sen görmeyeli evimi de değiştirdim, kendime yeni şeyler aldım attım eskilerini, şampuanımı değiştirdim,süpper bir şey buldum, saçlarım eskisi gibi yağlanmıyor. haftanın 3 -4 günü topuklu ayakkabı giyiyorum bazen, ki en çok buna şaşırırsın sanırım, ve sırt çantası kullanmayalı aylar oldu neredeyse. değişiyor her şey, yaşam standartlarım, tarzlarım, konuşma dilim hatta,,,

ama değişmeyen şey benim, nasıl değişebilirim ?

sana bunları yazarken bile çok eskiden olduğu gibi, hala beni hüzünlendiriyor mu gülümsetiyor mu çözmek için 'henry lee' yi dinleyip, nick cave'i düşünüyorum.....

biliyorum bir gün anlayacağım......